Hepimiz eşit kaynakla doğuyoruz. Kaynaklarımız insana dair olan duygulardır. Üzüntü, korku, sevinç, şaşkınlık, öfke duyguları bedenimize kodlanarak dünyaya geliriz. Sosyal canlılar olarak içinde bulunduğumuz aile ve çevrenin bize öğretileri ya da gözlemlerimiz sonucunda şekillenerek büyür ve neye nasıl tepki vereceğimizi öğrenmiş oluruz. Çocuklukta başlayan karakter gelişimi ergenlik ve yetişkinlikte iyice oturmaya başlar. Karakter dediğimiz kavram bir nevi öğrendiklerimizle mizacımızın harmanlanması diyebiliriz.
Herhangi bir durum karşısında empati kuramıyor olmak aslında kişinin geçmişinde böyle bir duyguyu veya bilgiyi tam anlamıyla öğrenmediğini ve bu karşılaştığı yeni durumla ne yapacağını bilmediği anlamına gelir. Bu nedenle empati kurmak için gözümüzün gördüğünün ötesine bakmak gerekir. Olayları bir bütün olarak algılamak için çaba harcamak gerekir. Empati kuramadığımız bir olayla karşılaştığımızda üzülebilir veya öfkelenebiliriz. Aslında bu zorlanma anları duygusal olarak zenginleşip büyümemiz için bir fırsattır. Empati kuramadığımız ve aşırı zorlandığımız bir olayla karşı karşıya kaldıysak bu zorlanma anı bizi değişime davet ediyor olabilir. Örneğin her şeyi çok düşünen ve kaygılı bir insan rahat ve düzensiz bir insanlarla karşılaşınca onları pervasız olarak değerlendirip öfkelenerek yargılayabilir. Oysa empati kuramadığı şey tam olarak onun ihtiyacı olan davranış olabilir. Yani bir nebze de olsa rahat ve düzensiz olmaya ihtiyacı olabilir. Kişilerin kurduğu romantik veya arkadaşlık ilişkilerinde bunları gözlemleyebilirsiniz.
Biri kendinde doğru olarak kabul ettiği ve bekçiliğini yaptığı katı özelliklerin tam zıttı kişilerle ilişkiye başlamayı tercih ederler. İki tarafta durumun farkında ve değişime açık ise kişileri büyür ve zenginleşirler. Tam zıttı kişiyle ilişkide kalmayı tercih ederek karşıdaki kişinin davranışlarına öfkelenen insanlar ‘Benim gibi ol’ imajı vererek kendisi gibi olmasını isterler. Bu tarz ilişkilerde kişiler gelişemez, sürekli tartışarak yıpranabilir. Bu nedenle yadırgadığımız, empati kuramadığımız, aşırı öfkelendiğimiz davranışları bir anlığına durup odaklanmak geçmiş öğretilerimizi hatırlamak için en uygun zaman dilimidir. Örneğin çocuğunun hareketliliği ile ilgili bir anda çocuğuna tepki veren ve sonrasında fazla tepki verdiği için üzülen bir anneyi düşünelim. Bu anne geçmişinde ebeveynleri tarafından sürekli uslu çocuk etiketi ile büyümüş ise öfkesi kendi yaşayamadığı hareketliliğidir ve öfkesi aslında kendi geçmişi ile alakalıdır. Bu farkındalık onun için büyük bir değişim fırsatıdır.
Hepimiz farklı ebeveynlerle ve çevrelerde yetiştiği için herkesin kendi penceresinden baktığı bir dünyada kimsenin kimseyi tam olarak anlamayacağını kendimize hatırlatmalıyız. Anlamaya çalışmak tahammül sınırlarımızı genişletmemize yardımcı olur.