Annesi öldükten sonra 10 yaşındayken babasının terk ettiği Esra’nın yaşam hikayesi filmleri aratmıyor. 14 yaşında gelin olan, 3 çocuğu ile hayata tutunan, hem çalışıp hem okuyan, 20 senedir çekmediği çile kalmayan 31 yaşındaki Esra, yaşadıklarını Trakya gazetesine anlattı.
Babası; kardeşi ve kendisini terk ettikten sonra çaresiz kalıp 14 yaşında gelin olan İstanbullu Esra, şimdi aile sıcaklığını bulduğu Tekirdağ’da hayat mücadelesini yılmadan sürdürüyor. Çocuk yaşta evlendiği için eşi hapse girdikten sonra 3 çocuğuyla kayınvalidesine sığınan Esra, mücadeleden hiç bir zaman vazgeçmedi; yarım bıraktığı okulunu tamamladı, kendisini geliştirdi, çocuklarına sevgiyle, ilgiyle baktı ve çok sevdiği bir alanda çalışmaya başladı. Hala hayallerini gerçekleştirmek için umutları olan ve bu alanda gelişime açık olan Esra, hem çok sevdiği kahve kokularının arasında bir kafede çalışıyor, hem de boş zamanlarında kendini daha da geliştirmek istediği dikiş alanında; evde el emeği ürünler üretip satıyor.

Prefabrik su depoları monte edildi Prefabrik su depoları monte edildi

ANNESİ KANSERDEN VEFAT ETTİ
1993 İstanbul doğumlu Esra’nın annesi 32 yaşında mide kanserinden vefat etti. Annesi öldüğünde Esra 10 yaşındaydı. Bir erkek kardeşi vardı. Babası çocuklarına ilgi, şefkat göstermediği gibi, gücü yeterli olmasına rağmen hiç bir ihtiyaçlarını karşılamıyordu.
Çocuk yaşta aile sıcaklığından uzak, annesiz ve babasız kalan Esra, çaresiz kaldığı bu dönemde bir dala tutundu. Esra’ya babaannesinin kardeşi sahip çıktı. 14 yaşında babaannesinin kardeşinin çocuğu ile evlenen Esra, hayal ettiğinden çok uzak bir hayat yaşamaya başladı ve küçük yaşta aldığı sorumluluklarla birlikte çocukluğunu, gençliğini yaşayamadan kendini bir anda 31 yaşına gelmiş bir kadın olarak, hayat mücadelesinde koştururken buldu.

BAKIMSIZLIKTAN 5 YAŞINDA VEREM OLDU

Esra, kendi hikayesini şöyle anlattı:
 “Bir kitap için günlerce ağlamıştım. Babam kitap alamam sana, kendime parfüm alacağım dedi. Sürekli motosikletiyle gezer, kendi keyfine bakardı. Bizim hiç bir ihtiyacımız onun umrunda değildi. Ben 5-6 yaşlarındayken verem hastalığına yakalandım. Doktorlar o zaman bakımsızlıktan olduğunu söylemişti. Veremi atlattıktan sonra iyi bir bakıma ihtiyacım vardı fakat babam bunu karşılayamayacak kadar bencil ve sorumsuzdu. Annem ölünce de ortadan kayboldu. Bize, babamın üvey annesinin kardeşi sahip çıktı.  İlkokul 5. sınıftan mezun olduktan sonra bir daha yüzyüze eğitim göremedim. Bu arada babam bizden iyice uzaklaştı. Ben de babamın vasiliğinden çıktım. Teyze olarak hitap ettiğim babaanemin kardeşi tüm sorumluluğu  üstlendi ve vasiliği üzerine aldı. 14 yaşıma geldiğimde,  teyzemin (babaannemin kardeşinin) oğluyla evlendim.”

KÜÇÜK YAŞTA EVLENİNCE EŞİ CEZAEVİNE GİRDİ 

“Tabii başta yaşım küçük olduğu için resmi nikah yapmadık. 15 yaşımda ilk çocuğuma sahip oldum. Hastanedeki bir hemşire, yaşımın küçük olduğunu fark ederek eşimi savcılığa bildirdi.  Eşim bu sebeple 2 ay boyunca hapishanede kaldı. Daha sonra hapishaneden çıkınca 2009 yılında resmi nikahımızı kıydık. Ben 17 yaşındaydım, henüz kararlarım devlet tarafından kabul edilmiyordu fakat teyzemin vasiliği sayesinde resmi nikahımız kanunen kabul edildi. Eşimi seviyordum. Onun sahiplenici ve fedakar tavrı, ilgili ve şefkatli olması bana yuvada hissettiriyordu. Aile sıcaklığını, sevilmenin ve sevmenin anlamını onunla tattım. Tam her şey yoluna giriyor derken 10 sene sonra bir kanun çıktı ve 2019 yılında eşim tekrar aynı sebepten hapse girdi. O tekrar hapse girdiğinde ben üçüncü çocuğuma hamileydim. Mahkemeye hamile halimle gittim ve şikayetçi olmadığımı, evliliğimde mutlu olduğumu belirttim, çocuklarımın babasız büyümemesi için yalvardım fakat benim ifadem kabul edilmedi. Eşim tam 8 sene hapis cezasına çarptırıldı. Ben bu süreçte eşimle yerleştiğimiz evimi bozdum. 
3 çocuğumla beraber teyzemin evine geçtim. Bir yandan dışarıdan okul okudum, bir yandan çalıştım, bir yandan çocuklarımla ilgilendim. Onun da desteğiyle hayat mücadelesi verdim.

ÇOCUKLARI İÇİN EKMEK PEŞİNDE KOŞTU
“Daha sonra pandemi patlayınca eşim hapisten çıktı ve ailemiz huzura kavuştu. Liseden de mezun oldum. Üniversite sınavına girdim fakat ekmek peşinde koşmaktan ders çalışamadığım için sınavı kazanamadım. Annem her ne kadar hemşire olmamı istese de aslında hayalim moda tasarımcısı olmaktı. Bu hayalimi henüz gerçekleştiremesem bile vazgeçmiş değilim. Boş zamanlarımda evde dikiş dikiyor, örgü örüyor ve el kuklası yapıyorum. Bu el emeklerimi Instagram’daki @sniesodesing hesabımdan satışa sunuyorum.”

ÇOCUK YAŞTA ANNE OLMAK ÇOK ZORDU

“Küçük yaşta evlilik, daha çocuk yaşta çocuk sahibi olmak, babasız 3 evlat büyütmek, hem çalışmak hem okumak … Bunlar beni yormadı mı, yordu. Eşim hapse girdiği için daha da zordu her şey. Restoranda çalıştığım zamanlarda geç vakitte işten geliyordum, mahallede komşular teyzeme laf yapıyordu. Ama kendimi geliştirmekten, yeni şeyler öğrenmekten asla yorulmadım ve yaşamaktan vazgeçmeyi bir an bile düşünmedim. Bir gün her şeyin düzeleceğini, benim de derin ve taze bir nefes alacağımı, ailemle huzurlu yuvamda yaşayacağımı, güzel bir hayatı hak ettiğimi biliyordum. Kendine yetebilmek, dimdik durabilmek her şeyden önemli. Yapayalnız hissettiğinde, arkandaki ayak sesleri kesildiğinde, düşünce kaldırmak için sana doğru uzanan bir el göremediğinde, çaresizliğinde tutunabileceğin küçücük bir umudun varsa işte bu her şeye değer. Düştüm, kalkamam demeyin. Kadının en sağlam dalı yine kendisidir, umutlarıdır, çocuklarıdır. Başımıza ne gelirse gelsin, biz hep en baştan başlayabiliriz. Gücümüz asla tükenmez.”

EVLENMEKTEN BAŞKA ÇAREM YOKTU
“Şu anda çocuklarım 16-14-11 yaşlarında. Birisi meslek lisesinde ‘Yenilenebilir Enerji’ gibi geleceği çok parlak olan bir bölümde okuyor. Diğeri resim yeteneğini çok geliştirdi, yarışmaya katıldı ve derece aldı. En küçüğü henüz dünyanın nasıl bir yer olduğunun çok farkında değil, pembe gözlüklerle bakıyor ama ben her fırsatta onlara sahip olduklarının değerini hatırlatıyorum. Hayatımdan örnekler göstererek onlara yaşamanın her saniyesinin kendileri için bir fırsat bir umut olduğunu vurguluyorum. Ben babamı bizden vazgeçtiği, en basit şeyleri bile esirgediği için asla affedemiyorum. Benim 14 yaşında evlenmekten başka çarem yoktu. Bir aile sıcaklığının özlemiyle yanıyordum, kendime ait olacak bir yuva arıyor, sevgiye ulaşmanın umuduyla hayata tutunacak bir dal arıyordum. Benim şansım eşimdi. Kendi babamın çocuklarına vermediği her şeyi ben ondan istemeden sahip oldum. O, çocuklarını ve beni hiçbir şeyden mahrum bırakmaz. Sevginin, ilginin, şefkatin alasını verir. Okulda gezi olsun, ne yapar ne eder para bulup çocuklarını bu mutluluktan esirgemez.  Bir ihtiyaç olsun anında karşılamaya çalışır. Hiçbir konuda eksik hissettirmez. Şu anda kendisi kapıcılık yapıyor. Ben de bir kafede garson olarak çalışıyorum. Hayat bizim için hala kolay değil. Özellikle ekonomik zorluk hala çekiyoruz. Ama bugünümüze şükür. Babamız başımızda olsun. Yeter ki sevgisiz, güvensiz kalmayalım. 
Şu an babamla mahkemeliğiz, uzaklaştırma kararı da var. Bir dönem torunlarını görmek istemişti, görmüştü de ama kardeşimle beni küçücük yaşımızda bir başımıza bıraktığı için  onu asla affetmeyeceğim.”

ERKEN YAŞTA EVLİLİĞİ TAVSİYE ETMİYORUM 
“Benim her ne kadar şu an mutlu bir evliliğim olsa da bugüne kadar çok ama çok cefa çektik. Erken yaşta evliliği hiçbir kıza tavsiye etmiyorum. Benim şansım sevgi dolu eşimdi ama bu her zaman böyle olmuyor. Bir kere bu yolda yalnızsınız. Arkanızda kimsenin desteğini hissedemiyorsunuz. Her dönemin ayrı zorluğu var. Bunca hengamede kendini geliştirmeye zaman ayırmak başka bir dert. Bu devirde ilkokul mezununun yüzüne kimse bakmıyor. Ama kadınlar kendine inansın, kendine güvensin. Kadın olmaktan utanmasınlar. Çalışmaksa çalışmak, okumaksa okumak. Acele etmesinler ama geç de kalmasınlar. Hayat, yerinde saymak veya pes etmek için çok kısa. Zaman nasıl geçmiş anlamıyorsunuz. Bir bakmışsınız önünüzde apaydınlık bir yol ve yükünüz hafiflemiş…”

Trakyagzetsi

Esra Özge

Kaynak: Özge Ebecek