Türkiye’de eğitim, kültür ve çağdaşlaşma alanında en önemli devrimlerden biri olan Köy Enstitüleri’nin 84’üncü kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde Tekirdağ Kent Konseyi tarafından çeşitli etkinlikler düzenlendi.

Tarihi Tekirdağ Valiliği önünde bulunan Atatürk Anıtı’na çelenk sunulması ile başlayan etkinlikler, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi Yılmaz İçöz Sahnesi’nde gerçekleştirilen “Tekirdağ’da Yaşayan Kepirtepeliler” isimli fotoğraf sergisi ve Tekirdağ Güzel Sanatlar Lisesi müzik dinletisi ile devam etti.

Ardından Köy Enstitüleri mezunlarından emekli öğretmen Sabri Işık, öğrencilik yıllarına dair anılarını paylaştığı konuşmada, “Köy Enstitüleri’nin kuruluşunda emeği geçen herkesi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Böylesine anlamlı bir günde düzenlenen etkinliklerde emeği geçen herkese
teşekkür ederim” dedi.
“AYDINLANMA MEŞALESİNİ, YUKARIYA TAŞIYACAĞIZ”
Daha sonra açılış konuşmasını gerçekleştirmek üzere kürsüye davet edilen Tekirdağ Büyükşehir
Belediye Başkanı Dr. Candan Yüceer, şu ifadeleri kullandı:
 ”Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi olarak, eğitimde laik, bilimsel, çağdaş, fırsat eşitliğini sağlayan eğitim bayrağını biz taşıyacağız. Aydınlanma meşalesini, yaptığımız
her işte daha da yukarıya taşıyacağız. Bunun sözünü buradan tüm hemşehrilerimize verelim.
Kimsenin kuşkusu olmasın ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Saffet Arıkan’ın, Hasan Ali Yücel’in, İsmail Hakkı Tonguç’un o büyük fikri mirasına yakışan onurlu ve güzel yarınlar kuracağız. Bu büyük aydınlatma atılımında emeği, katkısı olan herkesi minnetle, saygıyla anıyorum. Ben de bir cumhuriyet çocuğu olarak, cumhuriyet sayesinde okumuş, doktor olmuş, milletvekili olmuş ve bugün karşınızda
büyükşehir belediye başkanı olabilmiş bir kadın olarak, bir cumhuriyet evladı olarak, bu mirasa sahip çıkmak, bu bayrağı en yukarı taşımak boynumun borcudur. Bu borcu ödeme fırsatını bana verdiğiniz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.”

EĞİTİMİN ÖNEMİNE DİKKATİ ÇEKTİ
Konuşmasının devamında eğitimin önemine dikkat çeken Başkan Yüceer, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Eğitim, insana yapılan en büyük yatırımdır. Bunu her anne-baba, her ebeveyn söylüyor. Herkes ifade ediyor. Çocuklarımızı aklın ve bilimin ışığında, eşit ve özgür bireyler olarak yetişmelerini sağlayabilirsek, üretkenliği yüksek bir
toplum olma şansını yakalayabiliriz. Ebedi önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: ‘Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder’ Bu esaretin illa görünür olması gerekmiyor. Öyle esaretler var ki, başkalarının teknolojilerini kullanıyoruz, başkalarının işlerini yapıyoruz, başkalarının üretimlerini kullanıyoruz.
Kültürümüzü ele geçiriyorlar. Hatta dilimizi yok ederler ve biz farkına bile varamayız. Yani böyle
esaretler var artık. Esaret demek, illaki prangalara vurulmak değildir. Bu da bir esarettir. O yüzden bir milleti, bir kültürü yükselten en değerli şey eğitimdir. Diploma dağıtabilirsiniz. Çokça dağıtılıyor zaten
artık günümüzde diplomalar. Her yerde üniversiteler var, diplomalar var. Ama hiçbir diploma o esareti, o cehaleti maalesef yok etmiyor. Elinden iş gelmeyen, üretemeyen yaratamayan diplomalı işsizler ordusu oluyor maalesef. İşte o yüzden diyoruz ki, eğitimde yapılan her bir yanlışın faturası bir sonraki kuşağa kesilir. Sadece bu da değil, atılan her bir yanlış adımın ülkemizin geleceğini de çok
ciddi şekilde etkilediğini biz biliyoruz. Eğitim, insanların kendilerine bir gelecek kurabilmelerinin, yeteneklerini ortaya çıkarabilmelerinin, hayatı biçimlemelerinin temel yoludur. Bu, bireysel açıdan
böyle ama toplumlar açısından da çok önemli. Bizler biliyoruz ki, eğitim yoksulluk çemberini
kırabilmenin hemen hemen tek yoludur. Ama eğitimde olması gerekenler var. Bunun için fırsat eşitliği lazım, cinsiyet eşitliği lazım, bölgesel farklılıklar olmaması lazım, gelir ayrımı olmamalı, okullar arasında ayrım ve uçurum olmamalı. Gerekli olan şeyler bunlar. Ama bizim yaşadıklarımız maalesef bunların çok uzağında ülkemizde en hızlı değişen şey; eğitim sistemi. Ben de parlamentodayken en
çok bakanın değiştiği, en çok mevzuatın değiştiği bakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı’ydı. 20 yıllık süreçte hiç kimse başladığı müfredatla, başladığı sistemle mezun olamadı. Maalesef sistemsizlik sistem oldu bu dönemde. O dönemlerde bu durumu sürekli dile getirdik paylaştık. OECD raporlarında ülkemiz
eğitim kalitesi konusunda maalesef çok gerilerde kaldı. Ortaöğretim çağında okullaşma oranlarında
hep son sıralarda olduk. 15-29 yaş arası çocuklarımız ne işte ne de okuldaydı. Bu çocukların maalesef geleceği kayboldu. OECD ülkelerinin en mutsuz gençler sıralamalarında yine başı çekiyoruz. Öğretmenler, öğrenciler, veliler, akademisyenler, herkes mutsuz. Çünkü kimse yarının, geleceğin ne getireceğini bilmiyor.” 

“KÖY ENSTİTÜLERİ ÇAĞIN ÖTESİNDE BİR SİSTEMLE EĞİTİM VERİYORDU”
Köy Enstitüleri’nin çağın ötesinde bir sistemle eğitim verdiğini söyleyen Başkan Yüceer, şunları kaydetti:
“Biraz önce hocalarımız anlattı. 1940’lı yıllarda, o dönemin şartlarında eğitim veren Köy Enstitüleri’ni incelediğimizde, bırakın çağın gereklerini yerine getirmeyi, çağı aşan, geleceğe hazırlayan bir eğitim sistemiyle karşılaşıyoruz. 84 yıl öncesinden bahsediyoruz. Bugün hala ne kadar rasyonel, ne kadar
ilerici olduğunu konuşuyoruz Köy Enstitüleri’nin. Hakikaten günümüzden o günlere baktığımızda eğitim sistemiyle, yerleştirdiği, getirdiği o karma eğitim sistemiyle ve en önemlisi; gelirdeki adaletsizliği, bölgesel adaletsizliği, cinsiyetteki adaletsizliği engellemesiyle Köy Enstitüleri bugünlere
göre pırıl pırıl parlıyor. Köy Enstitüleri’nin kuruluşu 1940 yılıdır ama aslında bu okulların temelleri 1935 yıllarında atılmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve o dönemin bakanları Saffet Arıkan’la, Hasan Ali Yücel’le, o dönemdeki öğrencilerin Tonguç babası İsmail Hakkı Tonguç’un büyük emekleriyle
atılıyor temelleri. 2. Dünya Savaşı dönemindeki o karanlık günlerde, o zor koşullarda bile geleceğe yatırım yapan, çocuklarına yatırım yapan, eğitime yatırım yapan bir vizyondan bahsediyoruz. Ne mutlu ki, o vizyon sayesinde sayısı 21’e ulaşmış Köy Enstitüleri var. Köy Enstitüleri’nde yetişen herkes, köylerine geri dönüyor. Döner dönmez, öğrendikleri her şeyi, öğretiyorlar insanlara. Duvarcılık,
demircilik, marangozluk, modern tarım teknikleri, sulama teknikleri, hayvancılık, edebiyat, tarih,
müzik, matematik ve Köy Enstitüleri’nden ne öğrendilerse bunu kendi köylüleriyle paylaşıyorlar. Eşitliği, insanın en yüce değer olduğunu öğretiyorlar insanlara. Peki, bunu nasıl yapıyorlar; sistemle, plan programla yapıyorlar. Kendi kendime, ‘Kapatılmasaydı, 84 yıl boyunca Köy Enstitüleri sistemi
olsaydı acaba bugün nasıl bir Türkiye olurdu’ diye soruyorum. Herhalde okuma-yazma bilmeyen sayımız milyonları bulmazdı değil mi? Eğitime erişilebilirlik açısından bu eşitsizlikler olmazdı.”
 Adaylığı sürecinde karşılaştığı en büyük taleplerin başında okul ve sağlık ile ilgili talepler geldiğini ifade eden Başkan Yüceer, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Büyükşehir belediye başkan adaylığım dönemimde, vatandaşları ziyaretlerimde en çok aldığım talep, okul, daha sonra da sağlık oldu. Bu hizmetler belediyemizin sorumluluğunda olan hizmetler değil ama
vatandaş ihtiyacını söylüyor. Niye çünkü okul yok. Gezdiğimiz ilçelerimizde 21. yüzyılda, öyle ücra köşelerde değil, sözde Avrupa’dayız, Avrupa şehriyiz ve hala bir okulda, 3-4 ayrı okulun bir arada toplu eğitim yapmaya çalıştıklarına şahit olduk. Öğretmenlerimizin o şartlarda eğitim vermeye çalıştıklarına şahit olduk. Günümüz çağında eğitime erişim noktasında sıkıntılar yaşıyoruz. Dolayısıyla
milyonlarca evladımız şu anda öğretim dışında. İşte Köy Enstitüleri uygulaması devam ediyor olsaydı bunlar olmazdı. Türkiye OECD raporlarında, diğer raporlamalarda bu kadar gerilerde kalmazdı. Biraz önce esaret konusundan bahsettim ya, başkalarının teknolojilerini kullanıyoruz, başkalarının işini
yapıyoruz, dışa bağımlıyız. Herhalde öyle de olmazdık. Şu an Türkiye, dünyada lider bir ülke olmuş olurdu.”
Köy Enstitüleri’nin eğitim kalitesinin ele alındığı programda, Eğitim Bilimci Doç. Dr. Hayal Köksal da bir konuşma yaparak katılımcılara bilgiler verdi.
Ardından program, ‘Kuruluşundan Günümüze Köy Enstitüleri’ konulu panel ile devam etti. Namigar Başbuğoğlu’nun panelist olduğu programda, emekli öğretmenler Nilgün Okur, Ercan Duygu ile mimar Ural Özcan, katılımcılara Köy Enstitüleri ile ilgili bilgiler paylaşıp sorularını cevapladı. Program, son olarak Lüleburgaz Köy Enstitüleri Mandolin Grubunun müzik dinletisi ve plaket takdimi
ile sona erdi.

Kaynak: İlkay Danacılar