Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, gazeteciler Gökmen Yüce ve Abdullah Yalçın’ın hazırlayıp sunduğu “8. Gün” programına konuk oldu.

Prof. Dr. Tecer, burada yaptığı açıklamada, 30-35 yıl önce özellikle İstanbul’dan Tekirdağ’a yoğun şekilde sanayinin ve buna bağlı olarak insan nüfusunun gelmeye başladığını söyledi.

Velimeşe OSB’nin bir yılı değerlendirildi Velimeşe OSB’nin bir yılı değerlendirildi

Bu sanayileşme ve göçün kontrolsüz ve plansız şekilde gerçekleştiğini, bunun da beraberinde olumsuz sonuçlar doğurduğunu aktaran Tecer, “Bu sanayileşme çevresel sorunlar büyümeden planlı şekilde yapılabilirdi, ama olmadı. İlk başta organize sanayi bölgeleri oluşturulsaydı bu sorunlar yaşanmayabilirdi” dedi. 
Bölgedeki sanayileşmeyle birlikte tüketen bir nüfusun da oluştuğuna dikkati çeken Tecer, böylece kentsel atıkların yoğun şekilde ortaya çıktığını aktardı.

Tecer, Yıldız Dağlarından içilebilir nitelikte akan Ergene Nehri’ndeki suyun, daha sonra sanayi, evsel ve tarım faaliyetleri sonucu kirlenmeye başladığını ifade etti. 

NEHRİ KİRLETEN ÜÇ UNSUR VAR

Ergene Nehri’ne herhangi bir deşarj olmadığı sürece nehrin kendi mecrasında temiz akacağını anlatan Tecer, suyu kirleten üç unsurun bulunduğuna dikkati çekti. 
Ergene Nehri’nin nüfusun oluşturduğu evsel atıklar, endüstriyel faaliyetler ve tarımsal faaliyetler nedeniyle kirlendiğini anlatan Prof. Dr. Tecer, şunları kaydetti:
“Endüstriyel faaliyetlerde suyu çok kullanan gıda ve tekstil sektörüdür. Burada kullanılan suyun içerisinde kimyasallar da var. Bu kimyasallar nehre karıştığında kirliliğe neden olabiliyor. Tarımsal faaliyetlerde sulama suyu kullanılıyor. Bu sudaki gübrelerin içerdikleri yine tarım ilaçları, kirliliğe neden olabiliyor. Gübrede azot ve fosfor var. Bunlar deniz canlılar için besin maddesi aslında. Bunu aşırı verirseniz bazı canlı türleri aşırı çoğalıyor. Onların ölmesiyle sudaki oksijen tükeniyor.”

SUYUN YARISI ARITILIYOR

Tecer, Ergene Nehri çevresindeki fabrikalarda günlük yaklaşık 450 bin ton su tüketildiğini ifade etti. 
Bunun 210 bin tonunun bölgedeki 5 ileri biyolojik arıtma tesisinde arıtılarak Marmara Denizi’ne deşarj edildiğini vurgulayan Tecer, şunları kaydetti:
“Bu 5 ileri biyolojik arıtma tesisinin alt yapı çalışmaları devam ediyor. Bu çalışmalar tamamlandığında yani yarı kapasiteyle çalışan arıtmalar tam kapasiteye geçtiğinde bölgede endüstride kullanılan günlük 450 bin ton suyun tamamına yakını arıtılmış olacak. Eğer nehre kaçak yollarla su deşarj edilmezse ve suyu geri kazanım yöntemi hayata geçirilirse nehir kısa sürede kendini temizleyebilir ve bu konuda iyi bir noktaya gelebiliriz.”

Tecer, nehrin dibinde zamanla birikim oluştuğunu, bunun da nehrin temizlenme sürecini uzattığını dile getirdi. 

AĞIR KOKU SAĞLIĞI TEHDİT EDİYOR
Ergene Nehri ve çevresindeki kötü kokuya da işaret eden Tecer, “Ağır kokunun sebebi, sıcaklıklarla birlikte kimyasal tepki olur ve koku artar. Atmosfere bırakılan, fabrika bacalarından çıkan gazlar da kokuya sebebiyet verebilir. Koku, bir hava kirliliği problemidir ve insan sağlığına zararı vardır” dedi.

Ergene Nehri’nin insan sağlığını nasıl etkilediği konusunda da bilgi veren Tecer, “Nehirlerde, denizde yetişen balıklar besin zinciri yoluyla soframıza geliyor. Nehir suyuyla sulanan tarım ürünlerini yine sebze ve meyve olarak tüketiyoruz. Bunlar yıllar içinde birikerek hastalıklara neden olabiliyor” diye konuştu. 

YER ALTI SULARIMIZ TÜKENMEK ÜZERE

Tecer, bölgede yer altı sularının büyük ölçüde tükendiğini, önceden 30-40 metre derinlikten çıkan suya şimdi 600-700 metrelerde ulaşılabildiğini aktardı.  Bu konuda tedbir alınması gerektiğini vurgulayan Tecer, su kalitesindeki düşüşe de dikkati çekti. Tecer, “Yer altı sularımız tükeniyor. Bu kadar suyu denize deşarj etme lüksümüz de artık yok. Kirlenen suyu tekrar kazanmalıyız.  Bu konuda geç kalan sanayici maddi bedel ödemek zorunda kalabilir. Suyun geri kazanımı için zihniyet dönüşümü, finansman ve  teknoloji gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Özge Ebecek