“Türkiye Yüzyılı” olarak nitelendirilen ve güçlü bir Türkiye vurgusu yapılan bir dönemde vatandaş bu gücü hissedemiyor.
Temel ihtiyaçlara dahi ekonomik olarak erişim gittikçe daha çok zorlaşıyor.  2023 Ekim ayı yoksulluk ve açlık sınırı verilerine göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması ( açlık sınırı) 13.684 TL’ye yükseldi.
Gıda ile birlikte konut, faturalar, ulaşım, eğitim gibi temel harcamalar (yoksulluk sınırı) 44 bin 573 TL, tek başına yaşayan bekar bir çalışanın ise yaşam maliyeti 17 bin 803 TL.
Ülkenin çalışan nüfusunun büyük bir çoğunluğu da net asgari ücret olarak 11 bin 402 lira aylık gelire sahip. Ailede iki kişi asgari ücretle çalışmış olsa dahi gelirleri yoksulluk sınırına ulaşmıyor.
Özel sektör çalışanların yanı sıra kamuda sözleşmeli veya ek dersli olarak çalışanlar da açlık sınırında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. En düşük emekli maaşı 7 bin 500 TL ise açlık sınırının çok altında. 
Söz konusu mevcut aylık gelirlerin karşısında vatandaş, barınma ve temel gıda ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
7 bin 500 lira emekli maaşı alan ve tek başına yaşayan vatandaş, konut, ısınma, su, elektrik, gıda ihtiyaçlarını gideremiyor, ek iş ya da etrafında destek sağlayacak yakınlarının yardımıyla yaşamaya çalışıyor.

Asgari ücretle çalışan bir anne baba ise çocuklarının yeterli ve sağlıklı şekilde beslenmesini sağlamakta zorluk çekiyor. Marketlerde süt ve yumurta gibi ürünlerin fiyatları her geçen gün artarken, çoğu aile bu ürünlerin en ucuzunu yani kalitesizini alabiliyor. 
Son dönemlerde çocuklarda sağlıksız beslenme nedeniyle gelişim geriliği oluştuğuna ilişkin de doktorlar uyarıyor. 
Isınma konusunda da problem oldukça büyük... Kömür, odun idareli yakılıyor, doğalgazlar ise ya hiç yakılmıyor ya da en düşük seviyede ekstra soğuk zamanlarda yakılıyor. Emekliler kışı kat kat giyinerek tamamlamaya çalışıyor.
Barınma, gıda gibi ihtiyaçları tam karşılanamayan gençler, eğitim haklarından da mahrum kalıyor...
Ailesinden maddi destek alarak ya da almadan eğitim görmeye çalışan bir üniversite öğrencisi hem okuyup, hem çalışabiliyorken, mevcut dönemde gençler, potansiyeli kapsamında kazanabildiği İstanbul, Ankara gibi şehirlerde bulanan köklü üniversiteleri maddi kaygılar nedeniyle tercih edemiyor.
Büyük şehirlerdeki fahiş kira bedelleri, ulaşım giderleri, yurt yetersizliği gençleri,  ailelerinin bulunduğu şehirlerde ya da daha küçük şehirlerdeki üniversitelere gitmeye mecbur bırakıyor.
İstediği, hayal ettiği bölüm yerine kapasitesine uygun nitelikteki okullara gitmenin hayalini bile kuramayan bir gençlik var...

Arkadaşlarıyla sosyalleşip, kendini keşfedip hobilerini hayata geçiremeyen, farklı kültürler görüp, şehirler gezmesi gerekirken, barınma ve beslenme sorununu düşünen gençler ile hayatı boyunca çalışıp yaşlılığında gezemeyip, dinlenemeyen ömrünün son zamanlarını yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesiyle tamamlamaya çalışan emeklilerin çoğunlukta olduğu, özel sektörden devlet bünyesindeki kamu kurumlarında sözleşmeli çalışanına, sağlık personelinden en düşük memur maaşı alan çalışana kadar nüfusun büyük bir çoğunluğu açlık sınırında ya da yoksulluk  sınırının altında...
Barınma, temel gıdaya erişim, ısınma, eğitim sağlık gibi temel insani ihtiyaçlarını zor karşılayan çoğunluğa sahip bir toplumda, güçlü ülke tanımı neyi ifade edebilir?