Emperyalizme karşı verilen büyük mücadelenin cumhuriyet ile taçlandırılmasının 101. yıl dönümünü kutluyoruz. İşgal altında olan ve tek bir aile tarafından, vatandaşın kul olarak tanımlandığı otoriter bir rejimin olduğu bir ülkede, bağımsızlık savaşı vererek ilan edilen cumhuriyeti, ne kadar koruyabildik ve ne kadar anlayabildik.
İyi ya da kötü birçok durum içerisinde atılan devrimleri ve milletin egemenliğine sunulan yönetimi ne kadar kavrayabildik. 
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının yokluk ve imkansızlık içerisinde yaktığı bağımsızlık meşalesi sadece ülkemiz için değil, tüm dünya üzerinde örnek teşkil etmiş ve tarihin akışını değiştirmiştir.
Karanlığın, işgalin, yokluğun ve eğitim düzeyinin düşük olduğu, imkansızlıklar içerisinde bir bağımsızlık mücadelesi ile tüm dünyaya örnek olurken, beraberinde egemenliğin millete verildiği cumhuriyetin ilan edilmesi, bölgedeki en büyük devrimlerden biridir.
Cumhuriyet devrimini 101. yılında ne kadar geliştirip, anlayabildiğimizi, kazanımları ileriye taşıyabildiğimizi görmek yerine, ne yazık ki nasıl kaybettiğimizi görüyoruz…
Eğitim ve sağlık sisteminin çöktüğü, vatandaşın sokaklarda güvende olmadığı, adalete güvenin kalmadığı, aydınlanma ve cumhuriyet karşıtı cemaatlerle el ele yürüyen, devletin ve ordunun içerisine cemaatleri yerleştiren, ülke tarihinin en büyük sağlık skandalında bebeklerin ölümüne neden olan ve devletin kurumlarını dolandıran çeteye ilişkin araştırma önergesini dahi reddeden iktidar vekillerinin olduğu, kendini milliyetçi kanadın lideri olarak tanımlayanların, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın Meclise gelip, konuşma yaparak, terör örgütünün lağveldimesi çağrısında bulunmasının istendiği, mafya liderleriyle kol kola poz verdiği,  halkın seçtiği milletvekilini ise anayasa mahkemesinin kararına rağmen yargıda kurulan egemenlik ile milletvekilliğinin düşürüldüğü, bağımsız yargı ve adalet sisteminin kalmadığı, kontrolsüz şekilde ülkeye alınan ve yasal olarak 4 buçuk milyon olduğu belirtilen sığınmacıların aslında 13 milyonu bulduğu, ülkenin demografik yapısı ve milli güvenliği açısından tehdit oluşturduğu yönünde uyarıları umursamayan yönetimin yer aldığı, yabancı şirketlerin ve ülke içerisinde ki sermaye güçlerinin, yatırım adı altında  geri dönüşü olmayan tahribatlarla ülkeyi talan ettiği, birçok gelişmiş ülkeden daha önce yönetimde söz sahibi olma haklarına kavuşan kadınların, toplumsal yaşamdan uzaklaştırıldığı, katledildiği, taciz, gasp, silahlı adam yaralama gibi çok sayıda suçtan sabıka kaydı kabarık olanların sokaklarda rahatça dolaşırken, fikirlerini söyleyenlerin, eleştirenlerin suç unsuru taşımamasına rağmen çeşitli suçlar uydurularak cezaevlerine konulduğu, eğitimde gerçeği yansıtmayan bilgilerin müfredatlarda yer aldığı, eğitimin bilim ve akılcılıktan uzaklaştığı, vatandaşın kendini güvende hissetmediği, ülkenin başkentinde yer alan ve savunma alanındaki en önemli tesisine gündüz vakti terör saldırısının gerçekleştirildiği, politikaların halkın ve ülkenin geleceği için değil belli bir zümrenin refahı ve arzuları için geliştirildiği, vatandaş ekmek almakta dahi zorlanırken, liyakatsiz şekilde devletin kadrolarında yer alarak ülkeyi sömürenlerin sefa içerisinde olduğu, devlet kurumlarının, iş bilmezliklerle çökertildiği, çetelerin, cemaatlerin, mafyaların hadsizce Türkiye Cumhuriyeti devletine kafa tutacak seviyeye getirildiği, Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde, laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü koruyacaklarına ilişkin kılıç çekip yemin eden ve Mustafa Kemal’in askerleriz diyen teğmenler hakkında idari tahkikatın başlatıldığı, tahkikatın tören değil sosyal medya paylaşımları nedeniyle başlatıldığı dile getirilse dahi yönetenlerin, yemindeki sözlerden ve kılıç çekilmesinden rahatsız olduğu ve teğmenleri hedef gösterdiği bir çürümüşlüğün içerisinde, Cumhuriyet’in 101. yılını kutlamaya çalışıyoruz. Bu durumda dahi Ortadoğu coğrafyasına dönüp baktığımızda, elimizde ne kadar değerli bir şey olduğunu unutmamalıyız.
Karamsar olmadan, zorluklar içerisinde 101 yıl önce kurulan Cumhuriyet’e sahip çıkmak, tüm kazanımlarını geliştirerek tekrar ayağa kaldırmak mümkün…Bu miras, sadece geçmişte kazanılmış bir zafer değil, bugünümüzü ve geleceğimizi şekillendiren en büyük değerimizdir.