Kamusal alanların büyük bir kısmında ikinci konumda bulunan kadınlar, ibadet alanlarında da ayrımcılığa uğruyor. 
Camilerden kopuk,  dar, küçük ve bakımsız alanlar kadınlara tahsis edilirken, daha geniş ve  konforlu  alanların ise erkeklere ayrılması kadınların ibadet alanlarında ki eşitsizliğini de gözler önüne seriyor.

 Erkek egemen bir anlayış ile kadının camide yer almamasının normalleştirilmeye çalışılması ve Osmanlı, Selçuklu gibi geçmiş dönemlerde kadının sosyal yaşama fazla dahil olmaması nedeniyle camilerin bu şekilde tasarlanarak inşa edilmesi, günümüzde de devam eden bir ayrımcılığın izlerini taşıyor...
İlahiyatçıların, kadınlara camide ibadeti yasaklayan ayet ve hadis bulunmadığına dair açıklamalarına rağmen, "kadının camide olmasına gerek olmadığı" düşüncesinin toplumda kültürel olarak yaygın olması ve yeni yapılan camilerde de kadınlara ilişkin bölümlerinin yetersiz olması, dini ibadet alanlarında eşitliğin sağlanması gerçeğinin göz ardı edildiğini gösteriyor.

2018 yılında bir grup kadın, camilerdeki ibadet yerlerindeki eşitsiz koşullara dikkat çekerek çözüm arayışına girmiş, İstanbul Fatih Camii’nde, namaz sonrası erkeklere ayrılan bölümde bulundukları gerekçesiyle camiden çıkarılması sonrasında ise yaklaşık 40 kadın, Fatih Camii’nde kadınlara ayrılan bölümün önünde saf tutarak, kadınlar camide hareketini başlatmıştı…


İstanbul Müftülüğü de “Camilerin Kadınlar Bölümünü Güzelleştirme Projesi” ile 2013 yılında başlattığı çalışmayla İstanbul’daki 3 bin camide koşulları iyileştirmek için harekete geçmişti.

Bu çalışma kapsamında 2 bin 979 caminin kadınlar mahfilinin yüzde 47,5’inin perdeyle, yüzde 31,2’sinin duvarla ve yüzde 21,3’ünün paravanla ayrıldığı, yüzde 54,7’sinde yönlendirme tabelasının olmadığı, camilerin yüzde 43,3’ünde kadınların abdest alması için yer olmadığı, yüzde 9,6’sında ise abdest yerlerinin yetersiz olduğu, yüzde 37,9’unda ise tuvalet bulunmadığı tespit edilmişti. 

2023 yılının Haziran ayında, bu konuyla ilgili hazırladığım bir haber için İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki camileri ziyaret ettiğimde, durumun hâlâ değişmediğini gözlemledim.

28 gün sonra 2025 yılına gireceğiz ve Türkiye’nin birçok yerinde durum ne yazık ki hala aynı…Kadınlar hala benzer sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Tarihi ve turistik camilerde, kadınlar abdest almak ve namaz kılmak için uzun süre sıra beklerken, mahalle aralarındaki küçük camilerde kendilerine ait alan bulmakta zorlanıyorlar. Birçok caminin içine  ise giremiyor. Camiden  bağımsız dış bölünde ayrılan dar, alanlarda ibadetlerini yerine getirmeye çalışıyorlar. İslamiyetle karıştırılan kültürel ve geleneksel yaşam tarzı bir dayatma oluştururken, kadınlar, İslam’a ters düşen bir durum olmadığını ve seslerinin duyulmasını talep ediyor.
Kadınların bu taleplerini ve seslerinin duyulması çabasına tanık olurken, akıllara 90’lı yıllarda fikirleri nedeniyle mensubu olduğu Hizbullah tarafından katledilen Konca Kuriş geliyor. Türkiye’de kadınların erkeklerle aynı mekanda cuma, bayram ve cenaze namazı kılmalarını savunan ve bu konuda tartışma başlatan önemli bir figür olan Kuriş’in, düşünceleri, toplumda ciddi bir tartışma yaratmış ve kadınların ibadet hakkına dair önemli bir soru işareti doğurmuştu. Ancak günümüzde ise ibadet alanlarında mekansal eşitliğin sağlanamaması tartışılıyor. Son yıllarda kadınlar, Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı ve müftü yardımcılığı gibi görevlere getirilirken, kadınların ibadet alanlarındaki eşitsizlik ve ayrımcılıkla ilgili talepleri ise hala toplumda geniş bir şekilde kabul görmemekte ve bu taleplerin dile getirilmesi bile çoğu zaman çekinceyle karşılanmakta…
2013 yılında İlk kadın müftü yardımcısı olarak Camilerin Kadınlar Bölümünü Güzelleştirme Projesi’ni yürüten Kadriye Erdemli’nin amaçlarını dile getirdiği açıklamasında; “Bu projeye başladığımız zaman şöyle bir yanlış algı oluştu. -Acaba ne yapacaklar? Kadınlarla erkeklere aynı mekanda namaz kıldırmak mı istiyorlar?- diye. Halbuki projenin ismi, Camilerin Kadınlar Bölümünü Güzelleştirme Projesi. Yani böyle bir art niyet arandı. Bizim derdimizin bu olmadığını,  kadınların güzel, nezih mekanlarda namaz kılmaları olduğunu anlattık” ifadelerinin yer aldığı bu bölüm, tedirginliğin göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Dinin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in sahih sünnetine uymayan, İslam öncesi geleneğin izlerini taşıyan rivayet ve yorumların sözlü ve pratik uygulamalara yansımasının, İslam dünyasında kadınların cami ortamından uzak kalmasında ve eğitimin ihmal edilmesinde önemli bir etken olduğunu aktaran Erdemli, kadınların fitne, fesat korkusu ve düşüncesiyle camiye gelmelerini hoş karşılamayanların ve karşı çıkanların görüşlerinin delile dayanmadığını,  ibadethanelerde ve bütün alanlarda her türlü güvenliği sağlamak, idarenin ve yetkililerin görevi olduğunu, kadınların camilere girmelerini engellemenin veya onlar için nezih ve zarif mekânlar içeren mabetler tesis etmemenin, Kur’an ve sünnete dayandırılamayacağını kaydediyor.

Yüzyıllardır süregelen kültürel bakış açısıyla toplumu, dini ve mekânları şekillendiren anlayışların ötesine geçilerek, kadının toplumsal yaşamda ve kamusal alanlarda daha aktif bir şekilde yer almasını sağlayacak, mevcut yapıya ve koşullara uygun bir yaklaşım benimsenmesi gerekiyor