İstanbul Ümraniye’de motosiklet hırsızlığı suçundan aranan ve 26 suç kaydı bulunan 19 yaşındaki Yunus Emre Geçti'nin, polis Şeyda Yılmaz’ı vurması, güvenlik ve adalet sistemindeki çöküşü acı bir şekilde gösterdi. Cinsel istismardan, uyuşturucu ve hırsızlığa kadar birçok suç kaydı bulunan birinin hâlâ sokaklarda dolaşıyor olması, suçluların etkili şekilde cezalandırılmadığını ve adalet sistemindeki boşluklar toplumsal güvenliği tehdit ediyor. Zanlı Geçti'nin annesi Pınar Geçti'nin oğlunun uyuşturucu kullandığı ve sattığını polise bildirdiği, defalarca şikâyette bulunduğu ve devletin bu duruma müdahale etmediğini belirttiği açıklama, duruma ilişkin vehametin bir başka boyutu... 
Cinsel istismar, taciz, hırsızlık, uyuşturucu kullanma ve satma gibi birçok suçtan sabıkası olan biri, polisi öldürdükten sonra tutuklanırken, yalnızca düşüncesini ifade edenlerin veya hak arayanların barışçıl eylemler yaparken doğrudan tutuklandığı bir dönem söz konusu.  Zanlı Geçti'nin çöp poşeti giydirilerek hayvan durum izleme aracına bindirilmesi, toplumu vicdani açıdan rahatlatan simgesel bir hareket gibi görülse de, devletin asıl işlevini yerine getiremediği bir gerçek mevcut... 
Öte yandan, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’deki toplam 404 cezaevinin kapasitesi 295 bin 268 kişi olmasına rağmen, cezaevlerinde toplamda 356 bin 865 kişi bulunuyor. 61 bin 597 mahkûm, kapasitenin üzerinde... Gazeteci Barış Pehlivan, Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazısında, cezaevlerindeki bu doluluk oranı nedeniyle bazı mahkûmların koridorlarda veya yemekhanede yatmak zorunda kaldığını dile getiriyor. Cezaevlerini yönetenlerin doluluk oranını azaltmak amacıyla özellikle taciz, yaralama, hırsızlık ve dolandırıcılık gibi suçlardan hüküm giymiş mahkûmları serbest bırakma yoluna gittikleri belirtiliyor. Düşünce suçlularının cezaevlerinde tutuklu olduğu, toplumun güvenliğini tehlikeye atan suç makinelerinin ise dışarda olduğu bir düzende adalet ve güvenlik mekanizmasının çökmüş durumda olduğunun bir başka kanıtı olarak nitelendirilebilir.