Her geçen gün daha da karanlığın içine gömülen bir ülkede, can güvenliğimiz olmadan, vahşice katledilir miyiz? Tacize uğrar mıyız? korkusuyla yaşamaya çalışıyoruz.

Türkiye büyük bir çürümüşlüğün yaşandığı, adaletin sağlanmadığı, suç makinelerinin özgürce dolaştığı, can güvenliğinin olmadığı, kadınların, çocukların, hayvanların, güçsüz olan her canlının katledildiği bir yer haline geldi.

Her gün başka bir vahşete uyandığımız birkaç günü daha geride bıraktık. 

Tekirdağ'da Erdal Uzuner, çarşının ortasında platonik  olarak aşık olduğu belirtilen Fatma Özdemir ve Barkın Perçiner'e silahlı saldırıda bulundu. Barkın Perçiner olay yerinde hayatını kaybederken, Fatma Özdemir kaldırıldığı hastanede yaşam mücadelesini kaybetti. 4 kişinin vurulduğu olayda, 2 kişi hayatını kaybetti biri polis olmak üzere 2 kişi ise yaralandı.

İstanbul Fatih'te ise ayrı bir vahşetle karşılaştık. 19 yaşındaki psikolojik rahatsızlıkları olduğu belirtilen, uyuşturucu bağımlısı Semih Çelik, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner’i parçalara ayırarak katledip, intihar etti.
Ayşenur Halil'i evinde katleden Semih Çelik yarım saat sonra takıntı haline getirdiği İkbal Uzuner'i Edirnekapı surlarında boğazını kesip, vücudunu parçalayarak katletti.  İkbal'in kesilmiş kafasını ise surlardan annesinin önüne atan Semih Çelik, boynuna ip bağlayarak surlardan atladı.
Kızının parçalanmış bedenini önünde gören  annenin çığlıklarına ilişkin görüntü ise zihnimizden çıkmıyor. Annenin yaşadığı tarifi imkansız acı aslında göz göre göre gelmiş... 

İkbal'i uzun süre takıntı haline getirip, tehdit ettiği belirtilen Semih Çelik'in, defalarca şikayet edildiği kaydediliyor.
Çelik'in 1 yıl önce çekilen videosundaki söylemleri ise oldukça ürkütücü ve ne yapacağını açıkça anlatan bir görüntü....

 "Benim yüzümden yaşamış oldukların için özür dilerim. Beni gördüğün gün seni öldürmeye gelmiştim, bu hayattan giderken can almak istiyorum ve bu insanın sen olması daha değerliydi benim için. Kalbini çıkartmak, gözlerini… Tanrı o kadar yardım etti ki sana, iyi ki olmadı böyle bir şey" ifadelerinin yer aldığı video katliamın göz göre göre geldiğinin başka bir boyutu....

Sosyal medyada İkbal'in akrabası olduğunu belirten bir hesapta paylaşılanlar da vatandaşların çaresizliğini ve nasıl yalnız, korumasız bırakıldığını tekrar tekrar yüzümüze çarpıyor...
Paylaşımda, Semih Çelik'in İkbal'e yönelik takıntısı nedeniyle okuldan alındığı ve açıköğretime yazdırıldığı, Semih Çelik'in sürekli İkbal'i takip ettiği ve defalarca şikayette bulunulmasına rağmen bir şey yapılmadığı, İkbal'in surlarda zorla yukarı çıkarılırken kimsenin müdahale etmediği belirtiliyor...

Sosyal çürüme ile birlikte adalet mekanizmasındaki çöküş ne kadar güvensiz olduğumuzu gösterirken, Beyoğlu'nda  yürüyen bir kadının sokak ortasında üzerine çıkılarak tacize uğradığı görüntüler  güvensizliğin başka bir kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.
İstanbul Beyoğlu’nda sabıka kaydı kabarık iki kişi tarafından bir kadın yolda yürürken tacize uğradı...
Dengesini kaybedip yere düşen kadının üzerine aleni şekilde çıkan tacizcilere, çevrede kadının çığlıklarını duyanlar müdahale etti. Gözaltına alınan şüpheliler, mağdurun şikayetçi olmaması nedeniyle serbest bırakıldı. Kamera görüntülerinin çıkmasının ardından iki şüpheli tekrar gözaltına alındıktan sonra çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı.

Tutuklanan iki kişinin cinsel saldırı, mukavemet, uyuşturucu madde kullanmak, kasten yaralama,  hırsızlık suçlarından kaydı olduğu öğrenildi.
 Şikayetçi olunmaması nedeniyle, taciz edenlerin serbest bırakılması ve sosyal medyada oluşan tepki sonrası tekrar göz altına alınıp, tutuklanması ayrı bir facia.... 

Tacize uğrayan genç kadın, serbest bırakılacaklarını ve bir sonuç alınamayacağı, başına daha çok bela olacakları korkusuyla şikayetçi olmamış olabilir... Bunun binlerce örneğini yaşadık.... Sosyal medyadan tepki oluşmasaydı bu tacizciler, sokaklarda olacaktı.

Adaletin sağlanmadığı her bir vakada,  hukukun üstünlüğüne olan inanç azaldıkça, şiddetin daha da yaygınlaştığı, suçluların daha cesur hale geldiği bir döngü içinde boğuluyoruz...

Bu ortamda, kadınlar başta olmak üzere birçok insan, gündüz ya da gece fark etmeden evlerinden dışarı çıkarken, tedirgin ve korku içinde... 

Korku ikliminin hakim olduğu bir ortamda, sabıka kaydı kabarık suç makinelerinin, serbestçe dolaşması, güvenlik tehdidi alanların şikayetlerine rağmen etkili müdahalelerde bulunulmaması, toplumu korku ve tedirginlik üzerine dizayn etmenin, güvensiz bir çevre ile evlere kapanmanın, daha otoriter bir anayasa hazırlamanın bir zemini olarak görülebilir mi?

Kadının evinde ve anne rolünde etkin olması gerektiği, sosyal yaşamı, giyim tarzını kontrol etmeye çalışan, içkili ve eğlence mekanlarına karşı bir zihniyetin, yönetim kadrolarında yer aldığı bir ülkde içerisinde bulunulan durumlar, yaşananlar, adalet sistemi ve toplumu tehdit eden sabıkalıların cezalandırılmadan, özgürce sokaklarda yer alması nasıl tanımlanabilir....