İnsanoğlu, çoğu zaman hiç ölmeyecekmiş gibi kişisel hırsları, mevki ve makamlar için yıkıp dökerek, yaşamı gaye edinirken, yo-lun sonuna geliyor.
Yaşadığı çevreye, insanlara, kendine zarar verip kırarken, hırslarının esiri olup,  sözde en başarılı, en zengin, en iyi makamda olmanın kendince mutluluğunu yaşıyor.
Zamanı geri saramayacağı anları elinin tersiyle itip, kaçırdığı için pişman olduğu anda ise geri gidemeyeceği, telafi edeme- yeceği gerçeğiyle yüzleşiyor.
Bunun birçok örneği her gün karşımıza çıkıyor. Birçok şeyin anlamı olmadığı ve geç kalmışlıklardan bahsederek, kendi iç dünyalarında muhakemeler yapan insanlar, deneyimlerini paylaşarak, hayatın heba edilmemesine yönelik tavsiyelerde bulunuyor.
Gerek iş yaşamı gerek kişisel hayatında her şeyi ezip geçmenin, bir süre sonra insanı içten içe hasta ettiğini, hayata dair birçok tadı alamadıklarını aktarıyor.
Bireysel yaşamında böyle davrananlar kendileri ve yakın çevrelerini heba ederken, belli bir makamda olanlar, yönetici pozisyonunda olup, ülkeleri, şehirleri, kurumları yönetenler ise binlerce, milyonlarca kişinin yaşamını etkileyip, zarar veriyor ve ne yazık ki geri dönüşü de zor oluyor ya da hiç olmuyor.
İnsanoğlu, kendini ve çevresini yok edercesine tahrip ederek, yaşamın bir anlamı olmadığını acı deneyimlerle, sonuçlarla karşılaşmadan öğrenebilse, sorunların temel nedeni de çözülmüş olabilir.